yapay zeka
[İng. artificial intelligence] [Fr. intelligence artificielle] [Alm. künstliche Intelligenz]
Yapay zekâ, anlamı keşfetme, genelleme yapma ya da geçmiş deneyimlerden öğrenme gibi yalnızca insanlara özgü olduğu düşünülen entelektüel süreçlerin yapay sistemlere nasıl aktarabileceğini inceleyen bilim dalıdır.
Tarihi. Yapay zekâ felsefe, psikoloji, mühendislik, dilbilim, nörobilim, sibernetik, istatistik gibi birçok farklı alanla yakından ilişkili olan ve çok geniş bir perspektifte ele alınan disiplinlerarası bir alandır. Cansız nesnelerin akıllı varlıklar olarak hayat bulmaları fikrinin kökleri ilk çağa kadar geri götürülebilse de günümüzde kullandığımız anlamda yapay zekâ fikri bazı filozofların insan düşüncesini sembolik bir sistem olarak tanımlama girişimlerine dayanır. 17. yüzyıl filozoflarından olan Leibniz 1671 yılında dört aritmetik işlemini de yapabilen bir hesap makinesi icat etmiş ve bunun uzun vadedeki sonuçları üzerine yoğunlaşmıştır. Leibniz, ‘Daha önce yalnızca zihnimiz ile yapabildiğimiz bu tür hesaplamalar makinelere yaptırılabiliyorsa neden diğer bilişsel eylemlerimiz de makinelere yaptırılmasın’ sorusu üzerinde durur. İnsanların bilişsel işlemlerini yapabilecek bir makine hayal eder ve bu makineye “calculus ratiocinator” adını verir. Leibniz, hayali olan calculus ratiocinator’un hayata geçirilebilmesi için gerekli olan şeyin tıpkı hesap makinesinin sayıları temsil etmesi gibi zihnimizdeki kavramları temsil etmeye yarayacak sembolik bir dil olduğunu gören ilk filozoflardandır. Matematiksel ilkelere dayanan evrensel bir dil oluşturma çabasıyla Leibniz sembolik mantığın öncüsü kabul edilir ve sembolik bir dil oluşturma amacıyla “Evrensel Karakterizm” (Lat. Characteristica Universalis) olarak bilinen bir proje üzerinde çalışmaya başlar. Bu çalışmaları sayesinde de yapay zekâ fikrinin teorik altyapısına katkı sağlayan en önemli filozoflardan biri kabul edilir. Bir matematik dehası olan Alan Turing “Computing Machinery and Intelligence” (Hesaplama Makineleri ve Zekâ) (1950) isimli makalesinde ilk kez “Makineler düşünebilir mi? sorusunu değerlendirmeyi önermiştir. Turing bu soruyu cevaplamak için taklit oyunundan esinlenerek bir test geliştirir. Günümüzde ‘Turing Testi’ olarak anılan bu test yapay zekâ çalışmalarıyla ilgili ilk somut adım olarak kabul edilir. “Yapay zekâ” terimi resmi olarak ilk kez 1956 yılında New Hampshire eyaletinin Hanover isimli kasabasındaki Darthmouth Koleji’nde düzenlenen bir yaz konferansında kullanılmıştır. Bu konferansı düzenleyen iki matematikçi John McCarth ve Marvin Minsky’nin amacı öğrenme, düşünme, zekâ ve bilinç gibi kavramları net bir şekilde tanımlayarak bunların bir makineye nasıl aktarılabileceği ile ilgili konulara açıklık getirmekti. Bu sayede dil kullanma yetisine sahip, soyutlama yapabilen, kavram oluşturabilen, problem çözme yeteneği olan ve kendi kendini geliştirebilen makineler tasarlamak için fiili bir girişimde bulunulmuştur. Her iki matematikçi de amaçları konusunda son derece iyimser olmalarına rağmen insanlık tarihinin en büyük mühendislik projesi olan yapay zekâ henüz istenilen düzeyde tamamlanmış değildir ve konuyla ilgili çalışmalar günümüzde de hız kesmeden devam etmektedir.
Teoriler. Çeşitli alanlarda yapay zekâ konusunda yapılan tartışmaların merkezinde sahip olduğumuz bilişsel etkinlikleri mümkün kılan yegâne unsurun yani bilincin gerçekte ne olduğu sorusu yatmaktadır. Bilişsel yetilere sahip, öğrenebilen, deneyimleyebilen ve kendini geliştirebilen makinelerin oluşturulabilmesi ancak bilince sahip olmalarıyla mümkündür. Bu bağlamda ele alınması gereken ilk soru bilinç gibi öznel ve niteliksel bir şeyin, nesnel fiziksel dünya içerisinde tam olarak neye karşılık geldiğidir. Felsefe tarihinde öne sürülen bilinç teorileri bu soruyu yanıtlamaya çalışır. Felsefi bilinç teorileri genel olarak dört kategoride sınıflandırılır. Bunlar elemeci teoriler (Paul ve Patricia Churchland, 1981), güçlü indirgemeci teoriler (Herbert Fiegl, 1958; J. J. C. Smart, 1959; U.T. Place, 1956), zayıf indirgemeci teoriler (Davidson, 1970; Fodor, 1974; Searle 1992) ve gizemci teorilerdir (Thomas Nagel, 1970; Colin McGinn, 1989).
Yeteneklerine göre yapay zeka sınıflaması. Yapay zekâ yeteneklerine göre genellikle dört grupta sınıflandırılır. Uzmanlaştıkları alan dışında herhangi bir faaliyeti yerine getiremeyen yapay zekâlara lokal yapay zekâ adı verilmektedir. Örneğin “Deep Blue” gibi yazılımlar strançta en büyük ustaları yense de farklı alanlarda kullanılamazlar. İnsan zihni tarafından farklı alanlarda gerçekleştirilen birbirinden farklı faaliyetleri yerine getirebilen yapay zekâya ise global yapay zekâ denilmektedir. John Searle yapay zekâyı kuvvetli ve zayıf yapay zekâ olmak üzere iki grupta sınıflandırır. Buna göre kuvvetli yapay zekâ gerekli teknolojik gelişme sağlandığında makinelerin ya da dijital bilgisayarların insanların sahip olduğu bilişsel yetilerin tamamına sahip olabileceğini savunan görüştür. Searle’e göre bu görüş insan zihninin de bir tür bilgisayar programı olduğunu savunur. Zayıf yapay zekâ daha ihtiyatlı bir görüş olup dijital bilgisayarların zekânın incelemesinde ve anlaşılmasında kullanılabilecek bir araç olduğunu ileri sürer. Nasıl ki hava durumu örüntülerine ya da ekonomideki para akışına dair simülasyonlar bu konuların anlaşılmasını kolaylaştırdığı halde gerçek olmayıp birer taklitten ibaret ise dijital makineler de bilişsel süreçlerin kendisi değil onların birer taklididir. Günümüzde yapay zekâ alanında yapılan tartışmalar genellikle güçlü yapay zekânın mümkün olup olmadığı sorusu etrafında dönmektedir.
John Searle ve Çince Odası Argümanı. Güçlü yapay zekâ fikrine karşı çıkan John Searle (1980) bilgisayarların gerçek anlamda bir bilince sahip olamayacağını savunmuş ve bu görüşünü Çince Odası Argümanı ile temellendirmeye çalışmıştır. Argüman şu şekildedir: Searle kendini üzerinden Çince sorular olan kağıt parçalarının bulunduğu bir odada hayal eder. Çince bilmeyen filozof odada bu dilin kurallarını eksiksiz bir şekilde açıklayan bir rehber kitap bulur. Bu kitap sayesinde zamanla ustalaşır ve Çince yazılmış̧ soruları tek kelimesini bile anlamadan cevaplamaya başlar. Searle’e göre, dijital bilgisayarların çalışma prensibi tam olarak böyledir. Bir bilgisayar programı ne kadar başarılı olursa olsun, Çince odasındaki kişi gibi anlamdan yoksun bir sembolik işlemciden farksızdır. Bilgisayar programları sözdiziminden (syntax) oluşur ve sözdizimi, anlamı (semantic) içermez.
Searle’nin Çince Odası Argümanı şu önermelerden oluşur:
- Beyin süreçleri zihne neden olur.
- Sözdizimi (syntax), semantiği içermediği gibi semantik için de yeterli değildir.
- Bilgisayarlar sentaktik yapılarıyla tanımlanır.
- Zihin, semantik içeriğe sahiptir.
“Hiçbir bilgisayar programı zihin değildir” sonucu, son üç öncülden zorunlu olarak çıkar. Bu sonuca birinci önermeyi eklediğimizde beynin bir bilgisayardan daha fazlası olduğu sonucuna varabiliriz. Searle’ün itirazıyla ilgili tartışmalar devam etse de Çince Odası Argümanı yapay zekâ fikrine karşı geliştirilen en ünlü argüman olma statüsünü hala korumaktadır.
KAYNAKLAR
Doko, Enis. “Makineler Aşık Olabilir Mi?”, Yapay Zekâ: Güncel Yaklaşımlar ve Uygulamalar, Ed. N. Öykü İyigün ve Mustafa K. Yılmaz, İstanbul: Beta Yayınevi, 2021.
Say, Cem. Yapay Zekâ. İstanbul: Bilim ve Gelecek Yayınları, 2021.
Searle, John. (1980). “Minds, Brains and Programs,” Behavioral and Brain Sciences 3: 417-57.
Searle, John. Mystery of Consciousness. London: Granta Books, 1997.
Searle, John. Minds, Brains, and Science. Harward: Harward University Press, 1986.
Turing, Alan. (1950). “Computing Machinery and Intelligence,” Mind, 50: 433-460.
Yazar : Aslı ÜNER KAYA (Gümüşhane Üniversitesi)