varoluşçuluk
[Alm. Existentialismus] [Fr. Existentialisme ] [İng. Existentialism ]
Tanımı. 20. yüzyılın ortalarına doğru gelişen varoluşçuluk, kendine temel konu olarak insan varlığını seçer. Varoluşçuluk, insan varlığının varoluş hallerini, tarzlarını ve süreçlerini anlamaya çalışan felsefi düşüncelerdir. Fakat varoluşçuluğun bir felsefe, bir yöntem, bir dünya görüşü ya da dönemin toplumsal ihtiyaçlarını gideren bir başkaldırı olup olmadığı üzerine tartışmalar halen devam etmektedir.
Varoluşçuluk, kolayca tanımlanacak bir felsefi akım ya da düşünce değildir. Kökleri kimilerine göre Sokrates'e uzanırken, kimileri St. Augustinus'a kadar götürülebileceğini ileri sürmektedirler. Bazıları varoluşçuluğu Pascal ve Descartes'la başlatırken, bazıları 19. yüzyıldaki felsefe ve edebiyat düşüncesine dayandırırlar. Kökleri üzerinde ortak bir uzlaşım yok iken, tek bir tanım yapmak da yanlış olacaktır. Çünkü hem her varoluşçu filozof, kendi felsefesini diğerlerinden farklı olarak tanımlamakta hem de varoluşçuluk özcü bir felsefi düşünüş biçimini reddetmektedir. Fakat genel anlamda varoluşçuluğun, insan varlığının somutluğunu açıklayan ve varoluşunu ortaya koyan bir öğreti olduğu söylenebilir.
Önde gelen temsilcileri. Varoluşçu filozoflar genel olarak pozitivizme, rasyonalizme, idealizme, materyalizme ve bilimciliğe karşı çıkmaktadırlar. Genel olarak da iki grupta sınıflanabilirler: Tanrı tanır varoluşçular, Sören Kierkegaard (1813-1855), Maurice Blondel (1861-1949), Gabriel Marcel (1889-1973) ve Karl Jaspers (1883-1969), Tanrı tanımaz varoluşçu filozoflar ise, Friedrich Nietzsche (1844-1900), Martin Heidegger (1889-1976), Jean Paul Sartre (1905-1980) ve Albert Camus (1913-1960)’dür.
Genel özellikleri. Geleneksel filozoflar insanı soyut, ideal ve akıllı bir varlık olarak metafizik bir tasarımla evrenselliği açısından tanımlarken, varoluşçu filozofların ortak görüşü ise, insanı bireysel somut varlığı ile anlamak gerektiğidir. Varoluşçu felsefelerin ortak kavram, kabul ve ilkeleri ele alınarak, nasıl bir düşünüşle insanın varoluş tarz ve süreçlerini açıkladıklarını anlamak olanaklıdır.
1. Varoluşçu felsefeler, sistemci/metafizikçi felsefelerin varlığı ele alma ve irdeleme biçimine karşı çıkarak, bireyci/tekilci bir anlayışla, insanın günlük yaşamındaki bireysel ve toplumsal ilişkilerinde ortaya çıkan varoluş hallerini analiz ederler.
2. Varoluşçular için, birey her zaman yönelen, ilgi gösteren, kaygı duyan, çevresiyle ilişki kuran, karşılaşan ve diğerleriyle birlikte bir Dünya-içinde-varlıktır.
3. Varoluşçuluğa göre, varoluş özden önce gelir ve/ya insan seçimleriyle kendisini var eder diyebiliriz. Her ne kadar varoluşçu düşünürler arasında ortak bir dizge olmasa da, her varoluşçu düşünür çeşitli derecelerde özgürlük veya seçme özgürlüğünden söz etmişlerdir. Onlara göre insan, kendi bireysel veya öznel varoluşunu gerçekleştirirken özgürdür. Her şeyden önce özgürlük, mutlak serbestlik veya başıboşluk değildir. Tüm varoluşçular, özgürlükle birlikte sorumluluk kavramını da göz önünde tutarlar. Sorumluluk duygusu, özgürlüğü kısıtlayan olarak değil de, özgürlüğün varoluşsal yapısını ortaya koyan olarak düşünülür. Sorumluluk aynı zamanda özgürlüğün bilinçli olarak ortaya çıkmasını sağlar.
4. Varoluşçu filozoflar, varlık ve hiçlik kavramlarını insan varoluşunu açıklamak için kullanırlar.
5. Varoluşçu düşünürler bireyin varoluş tarzlarını açığa çıkarmaya çalışırken en çok bireyin duyguları, hisleri, sevgileri, nefretleri, saçmalıkları, korkuları, endişeleri, ıstırapları, üzüntüleri, sıkıntıları, iç daralmaları gibi ruh hallerine yönelirler. Çünkü bunlar bireysel ve öznel olup bir bireyden diğerine değişmekte ve farklı tarzlarda ortaya çıkmaktadır. Bireyi ancak bireysel olanlar açıklayabilir.
6. Varoluşçuluk, bireyin varoluş tarzlarını anlatırken, geleneksel felsefeden farklı olarak her çeşit iletişimi özellikle de özgürlüğün olduğu iletişim türlerini kullanır. Varoluşçuluğun kendini ifade etme ve iletişim türü, sanattır. Çünkü sanat, bireyin kendini ve varoluşunu özgürce anlatabileceği tek yerdir. Sanatın her türünü kendisi için iletişim aracı seçen varoluşçuluk, en çok edebiyatı ve tiyatroyu kullanır. Hayalci anlatımı kendine temel alan varoluşçu anlatım romanı, hikâyeyi, piyesi, şiiri, oyunu, deneme türü yazını, vb. iletişim aracı olarak kullanır.
Sonuç olarak, varoluşçuluğu tanımlamak zordur; çünkü her varoluşçu düşünür, kendini diğerinden farklı bir varoluşsal yapıda tanımlamaktadır. Varoluşçu düşünürlerde çeşitli farklılıklar olsa da bazı temel ilkelerle bireyin somut varoluşu çözümlenmektedir. Varoluşçu filozoflar arasındaki bu farklılıklar varoluşçuluğu tahrip etmediği gibi aksine ona yeni değerler ve anlamlar katmaktadır. Çünkü varoluşçuluk, bireyin özgür varoluşunun felsefesidir ve hepsinden önemlisi varoluşçuluk sabit ve değişmez bir sistem felsefesi değil, tekilin veya bireyin felsefesidir.
KAYNAKÇA
Çüçen, A. Kadir (Editör) (2015) Varoluş Filozofları, Sentez Yayıncılık, Bursa.
Yazar : A. Kadir ÇÜÇEN (Uludağ Üniversitesi)