ruhbilim

[Alm. Psychologie ] [Fr. psychologie ] [İng. psychology ] [Es. t. Ruhiyat, ilmü'r-rûh]

1-(Etimolojik tanımı) Felsefe tarihinde özellikle Platon ve Descartes olmak üzere kimi filozoflarca, insan varlığının bedensel (Es. Yun. soma) boyutunun karşıtı olarak tanımlanıp konumlandırılmış olan ruhsal (Es. Yun. psukhe) boyutunun neliğini/mahiyetini ifade eden ve açıklayan söz/kuram/bilim. (Es. Yun. Logos): psukhe+logos.

Her ne kadar içerdiği problemler eski çağlara kadar uzansa da ancak 19. yüzyılda deneysel bir araştırma alanı olarak tanımlanabilmiş olmasından dolayı “uzun bir geçmişe fakat kısa bir tarihe sahip” bir araştırma alanıdır. İçerdiği problemlerin niteliği itibarıyla bir ayağı rasyonel spekülasyonlar bütünü olarak felsefeye, diğeri ise deneysel araştırmalar alanı olarak bilime dayanan kuramsal bir alandır.

2-(Aristoteles’te) Tanrı, evren, ruh, beden, ölümsüzlük gibi problemlerin kendisinde toplanarak Peri Psukhe adıyla ilk kez Aristoteles tarafından bir öğreti biçiminde sistemleştirilmiş olan problem alanı. Ruhbilimin temel problemini oluşturan ve canlı varlıklarda her türlü davranışın kökeni olduğu varsayılan ruh, Platon’da ölümsüz olarak ve canlının tüketim, irade ve akıl gibi işlevleriyle tanımlanırken; Aristoteles’te yine benzer işlevlerle tanımlanmasına karşın, söz konusu işlevlerin, gözlemlenebilir biçimde bedensel organlarla yerine getirilmesinden dolayı bedenen ayrı bir varlık olarak düşünülmez.

3-(Ortaçağ’da) Aquinalı Thomas tarafından temsil edildiği şekliyle ruh, çağın genel atmosferiyle uyum içinde olacak biçimde ölümsüzlük karakteri yanında beslenme, algılama ve akılsallık kapasitelerinden oluşmaktadır.

4-(Modern dönemde) Descartes tarafından ruh, Platon’dan sonra bir kez daha ayrı bir töz olarak tanımlanmış ve bu kez, klasik dönemin ruh anlayışı, işlevlerinden birisi olan zihinsel işlevlere indirgenerek yalnızca anlama ve irade yetileri ile donatılmıştır. Yine Descartes ile birlikte ilk kez, mekanik doğa görüşünün bir gereği olarak doğa yasalarına göre çalışan bedenin davranışları, gözlenebilir bir niteliğe kavuşmasıyla ölçülebilir, tanımlanabilir ve giderek öngörülebilir bir nitelik kazanmıştır: mekanik beden, mevcut verilerin bilinmesi koşuluyla gelecekte de beklenen ve umulan şekilde hareket edecek veya davranacaktır. Nihayet bilginin kökenleri ve/veya koşullarına ilişkin felsefi/spekülatif düşüncenin empirik temeldeki gelişimi evresinde tikellere dair izlenimler/ideler fikrine paralel biçimde, duyum/algı deneyimi de bilimsel düzlemde atomik düzeyde mekanik bir karakter kazanmıştır. Böylece ruhbilimi olarak psikoloji, Avrupa düşüncesinin rasyonalizm, empirizm ve sonrasında pozitivizm gibi düşünce gelenekleriyle yoğrulup tanımlandığı bir dönemde deneysel bir bilim kimliğini kazanmıştır. Artık “insan doğası”na ilişkin araştırmalar, felsefi/spekülatif düşüncenin ötesinde bilimsel bir temelde düşünülebilir hale gelmiştir. Dolayısıyla dönemin genel düşünsel iklimi gereği, bilimsel yöntemlerin zihinsel fenomenlere de uygulanabileceği fikri ile ruha ilişkin araştırmalar giderek bağımsız bir alan oluşturma yoluna girmiştir. Felsefi düzlemdeki spekülatif düşüncenin bilimsel alandaki deneysel düzleme aktarılmasında ihtiyaç duyulan tek şey artık yalnızca deneysel düzlemdeki araştırmalarla davranışın ve dolayısıyla ruhun mahiyetini ortaya koymaktır. Nihayet araştırmacıların insan ruhunu araştırırken “kontrollü gözlem ve deneyi” güvenilir bir yol olarak benimsemeleriyledir ki, 1881 yılında, yaptığı deneysel araştırmaların sonuçlarını raporlar halinde yayımladığı Felsefe Araştırmaları (Philosophische Studien) dergisini de kurmuş olan Wilhelm Wundt’un, 1879’da Leipzig’te ilk psikoloji laboratuvarını kurmasıyla ruhbilim spekülatif/felsefi kökenlerinden ayrılarak deneysel bir bilim kimliği kazanmıştır.

Tarihi gelişimi içinde ruhbilimsel problemlere dair birbirine alternatif yapısalcılık, işlevselcilik, davranışçılık, geştaltçı, psikanalitik, hümanist ve bilişsel yaklaşım gibi farklı yaklaşımlar ortaya çıkmış olsa da çağdaş ruhbilim temelde 2’ye ayrılır:

     1-Deneysel ruhbilim: Gözleme dayalı deneysel yöntemlerle elde edilen bulguların istatiksel çözümlemesiyle niceliksel verileri öne çıkarır.

    2-Klinik ruhbilim: İstek, arzu, korku, kaygı, üzüntü, sevinç gibi daha öznel duygu durumlarının karşılığı olan ve dolayısıyla kesin/nesnel tanımları yapılamayan kavramlara odaklanır.

Ruhbilimin pek çok alt disiplinleri de söz konusudur. Bunlardan bazıları:

-Fizyolojik ruhbilim: Algı, bellek, motivasyon gibi deneyimlerin biyolojik kökenlerini araştırır.

-Sosyal ruhbilim: Kişinin grup içindeki inançlarını, tutumlarını, yargılarını araştırır.

-Bilişsel ruhbilim: Deneyim, düşünme, problem çözme ve dil öğrenimi gibi bilişsel davranışların alanıdır.

-Karşılaştırmalı ruhbilim: İnsan davranışlarının köken, yapı ve işleyişine ilişkin araştırmaların gerektirdiği durumlarda insan davranışlarının hayvan davranışları ile karşılaştırılmasını içerir.

-Nöroruhbilim: Beynin yapı ve işlevlerinin belirli bilişsel durum veya davranışlarla olan ilişkisini anlamayı ve nörolojik bozuklukların yol açtığı davranışsal ve bilişsel etkilerin tanı ve tedavisini amaçlayan ruhbilim dalıdır. Deneysel nöroruhbilim, klinik nöroruhbilim ve bilişsel nöroruhbilim olmak üzere üç ayrı alt dala ayrılır.

KAYNAKÇA

Arkonanç, Sibel (1993), Psikoloji: Zihinsel Süreçlerin Bilimi, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.

Bruno, Frank J (1982), Psikoloji Tarihine Giriş, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir.

Schultz, Duane P; Sydney Ellen Schultz (2002), Modern Psikoloji Tarihi, Kaknüs Yayınları, İstanbul.

Yazar : Muhsin YILMAZ (Uludağ Üniversitesi)