Royce, Josiah

İdealizm ve pragmatizmin bir sentezi olarak inşa ettiği felsefesi ile Klasik Amerikan Geleneği’ndeki en önemli aktörlerden biri olarak kabul edilen, 1855-1916 yılları arasında yaşamış düşünür.

Yaşamı ve eserleri. 20 Kasım 1855’te Kaliforniya’nın Grass Valley kasabasında doğmuştur. Mühendislik eğitimi gördüğü dönemlerde edebiyat ve felsefeye de ilgi duymaya başlamıştır. 1875’te lisans derecesi ile mezun olduktan sonra bir yıllığına Almanya’ya gitmiştir. Geri döndüğünde John Hopkins Üniversitesi’ne girmiş ve burada W. James ve C. S. Peirce ile çalışma fırsatı bulmuştur.  1878’de hazırladığı The Interdependence of The Principles of Human Knowledge (İnsan Bilgisi İlkelerinin Karşılıklı Bağlılığı) isimli doktora tezi ile John Hopkins Üniversitesi’nden mezun olmuştur. 1878-1882 yılları arasında, California Üniversitesi’nde edebiyat ve kompozisyon dersleri vermiştir. Aynı yıllarda hem birçok felsefi makale hem de Primer of Logical Analysis (Mantıksal Analiz Çalışma Kitabı) isimli eserini yazmıştır. 1882’de Harvard Üniversitesi’ne geçmiş ve 1916 yılındaki ölümüne kadar kendi çalışmaları üzerine yoğunlaşmıştır. Bu dönemde özellikle insan düşüncesinin sıradan kavramlarına uygun düşen bir Mutlak Bilen’in (Absolute Knower) olması gerektiğine vurgu yapmış ve bu anlayışına 1885 yılında ilk büyük eseri olan The Religious Aspect of Philosophy (Felsefenin Dinî Yönü)’de yer vermiştir.

1892-1898 yılları arasında Harvard’da Felsefe Tarihi Profesörü olarak görev yaparken The Spirit of Modern Philosophy (Modern Felsefenin Ruhu), The Conception of God (Tanrı Kavramı) ve Studies of Good and Evil (İyi ve Kötü Üzerine İncelemeler) isimli üç kitap yazmıştır. 1899-1901 yılları arasında The World and The Individual (Dünya ve Birey) isimli iki ciltlik çalışması yayınlanmıştır.

1907 ve sonraki yıllarda, huzurlu bir sosyal ve bireysel hayat özlemine ulaşmada felsefi ilginin önemine işaret eden Royce, sistematik ve teorik felsefeden biraz uzaklaşarak ‘pratik’ ya da ‘uygulamalı’ felsefe üzerine yazmaya başlamıştır. 1908 yılında yazdığı The Philosophy of Loyalty (Sadakat Felsefesi) isimli eseri ahlâk ile ilgili ilk büyük eseridir. 1912’de The Sources of Religious Insight (Dinî Kavrayışın Kaynakları, 1913’de de The Problem of Christianity (Hıristiyanlık Problemi) isimli eserleri peş peşe yayınlanmıştır. Global politikalar ve I. Dünya Savaşı ile doğrudan ilgili olan The Hope of The Great Community (Büyük Toplum Umudu) isimli eseri ise 1916’da Royce’un ölümünden sonra yayınlanmıştır.

Felsefesi. Royce, varlık hakkındaki problemlerin hem teorik hem de pratik boyutlara sahip olduğunu savunur ve felsefi sistemini buna paralel olarak inşa eder. Varlığın tanınması ‘dışarıdan ya da akıl yolu ile verilmiş olan parçalı görünüm ya da işaretleri insanın kendi ruhunda açıklanması’ yani metafiziksel bir çaba ile mümkündür. Metafiziksel çaba sonucu elde edilen ontolojik ve epistemolojik veriler de ‘tüm bireysel benlerin birliğinde ve eylem biçimlerinde düzenlenmiş olan amaçlara ulaşmaya’ olanak sağlar.

Sisteminin teorik zeminini ortaya koymaya çalıştığı eserlerde insanın kendini ve evreni anlama ve anlamlandırma çabalarının sonucu olan ampirik tahlillerden yola çıkarak bir Mutlak Varlık/Bilen’e ulaşmaya çalışır. ‘Olmak, bir bütün ile benzersiz bir ilişki içinde olmaktır’ kabulü ile yola çıkan Royce, var olan (obje/varlık), bu var olanın kavranılması (idea/bütün) ve bu ikisi arasındaki ilişkinin çözümlenmesi gerektiğini öne sürer. Sonluyu yani varlığı olgusallığından yoksun bırakmaksızın sonsuz yani bütün içine dahil etmek insanın tüm çabalarının gayesi olan anlamın ortaya çıkarılması için gereklidir. Bu sayede metafiziksel olarak anlamın ifadesi olan evren çözümlenecek, hakikat ifade edilebilecek ve gerçekliği açıklayabilmek mümkün olacaktır. Böylesi bir deneyim sadece ampirik yaşamın anlık parçalarından bahsedilerek elde edilemez. Düşünce, irade ve deneyimin anlık verileri ile dolu olan sınırlı bir bilinç salt insani deneyimin ötesine geçmelidir. Bireysel benlerin bunu gerçekleştirmesi imkânsızdır. Bu, mutlak bir deneyimdir ve zorunlu olarak var olan Mutlak Varlık/Bilen’i, kendi kendini temsil eden mükemmel bir düzeni gerektirir. Bireysel deneyimler ise ancak bu mutlak deneyimin bir parçası olabildikleri sürece anlam kazanır ve mükemmelleşirler.

Royce, birey ve Mutlak arasında var olması gerektiğini iddia ettiği ilişkiyi sadâkat (İng. loyalty) adını verdiği kilit kavram çerçevesinde pratik alana taşır. Her bakımdan mükemmel olan Mutlak ile sınırlı, eksik, aciz ve günahkâr olan birey arasındaki ilişki, ancak bireyin belli bir yaşam planı ya da tasarısına iradi ve istekli bir şekilde bağlı kalması ile kurulabilir. Royce’a göre, birey iradi bir varlıktır ve her birey kendi otonomisi vasıtasıyla hareket ettiğinde ‘varlığın birliği’ ilkesi gereği ortak duygu ve düşüncelere ulaşacak ve bunlara sadâkatle bağlı kaldığı sürece de hayatını anlamlı bir hale getirecektir. Başka bir ifade ile birey, sadık eylemleri vasıtasıyla dini hakikatleri keşfedecek, onlara sadık bir adanma ile bağlandıkça yani bir cemaatin üyesi oldukça da anlam bilmecesini çözebilecektir.

KAYNAKÇA

Bilgin, Önder. Sadakat Ahlâkı (Yayımlanmış Doktora Tezi) Ankara: Aktif Düşünce Yayınları, 2014.

Koç, Emel. Josiah Royce. Ankara: Barış Kitap, 2012.

Möngü, Bahtinur. Josiah Royce’un Metafiziği (Yayımlanmış Doktora Tezi).  İstanbul: Kriter Yayınları, 2019.

Yazar : Bahtinur MÖNGÜ (Erzurum Teknik Üniversitesi)