Protagoras

[İng., Fr., Alm. Protagoras ] [Yun. Πρωταγόρας ]

Ege Denizinin kuzey kıyısında, günümüzde Batı Trakya’da İskeçe şehri sınırları içinde kalan Abdera’da doğan, yaklaşık MÖ 490–420 yılları arasında yaşamış ünlü filozof, retorik ustası ve sofist.

Yaşamı. Milattan önce beşinci yüzyılın ünlü düşünürlerinden, atomculuğun kurucusu  Leukippos ile öğrencisi Demokritos da Abdera’da yaşamış, Protagoras burada Leukippos’un öğrencisi olmuştur. Protagoras’ın hayatı, eğitimi ve görüşleri hakkında muhtelif kaynaklarda farklı anlatılar mevcut olup pek çoğu rivayetlere dayanmaktadır. Geçimini sağlamak için başta Sicilya ve İtalya yarımadası olmak üzere pek çok Yunan şehrinde soylu ve zenginlere, topluluk önünde konuşma, hitabet, şiir, kelimelerin anlamları ve doğru kullanımı gibi konularda dersler veren Protagoras, ünlü devlet adamı Perikles ile yakın dostluğu sayesinde resmi görevlerde Atinayı temsil etme imkânı bulmuş, MÖ. 444’te yeni kurulan bir Atina kolonisi olan Güney İtalya’daki Thurii’nin anayasasını yapmakla görevlendirilmiştir. Rivayete göre Tanrılar hakkındaki görüşleri nedeniyle dinsizlikle suçlanıp yargılanmış, eseri toplatılarak yakılmış ve MÖ 420’lerde Sicilya’ya sürgüne gönderilirken kaçmaya çalışıp denizde boğularak ölmüştür. Özellikle dilbilgisi, hakikat ve teolojiyle ilgili araştırmalarıyla bilinen Protagoras’a çok sayıda eser izafe edilmekle birlikte, hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Kalan bir dizi fragman ve atfedilen bir dizi eser hariç başlıca üç çalışması olduğu kabul edilir: Περὶ ἀληθείας (Peri alētheias / Hakikat Üzerine), Ἀντιλογιῶν (Antilogiōn / İtirazlar ya da Karşıt Argümanlar), Περὶ θεῶν (Peri theōn / Tanrılara Dair) başlıklı eserlerdir.

Felsefesi. Özelikle tartışmalarda ve mahkemelerde bir davayı kazanmayı sağlayanın hatibin hitabet yeteneği ve ikna gücü olduğunu düşünen Protagoras’ın, mümkün her türlü argümanın bir diğer argümanla savunulabileceğini ifade ettiği ve öğrencilerine “en zayıf argümanı dahi daha güçlü hale getirebileceklerini” öğretmeyi vaat ettiği öne sürülür. Bu bağlamda o, öğrencilerine retorik sanatının inceliklerini göstermek, onlara mahkeme salonunda, mecliste iyi ve ikna edici bir biçimde konuşmayı öğretmek için “ὀρθοέπεια” [orthoepeia / sözlerin, söyleyişin veya konuşmanın doğru kullanımı], sözdizimi, dilbilgisel sorunlarla ilgilenmiş, böylece modern anlamda dilbilgisi konularıyla ilgilenen ilk kişilerden biri olarak anılarak Yunan dilbiliminin kurucusu kabul edilmiştir. Özellikle isimlerin cins bakımından üç türünü (dişil, eril, nötr) ve emir, dilek, soru ve cevap olmak üzere dört tümce biçimi ile fiillerin zamanlarını da ilk kez ayırt edenin kendisi olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, sofist Prodikos ve Hippias’ın da bulunduğu ve erdemin neliği ve öğretilebilir olup olmadığının tartışıldığı, adını kendisinden alan Platon diyalogunda Protagoras, Simonides’in bir şiirini yorumlarken dile hâkim olmanın onu etkili bir biçimde kullanmayı sağlayacağına vurgu yapan ve argümanlarını uzun konuşarak, nutuk çekerek vermeyi tercih eden bir düşünür olarak tanıtılmaktadır. 

Protagoras, kendisine izafe edilen hakikat ile ilgili bir çalışmasında, herkes için geçerli, kesin, mutlak, kat’i bir doğruluk ve değer olmadığını ileri sürmüştür. Nitekim, o, sofistlerin tipik bir özelliği olan etkileyici ve dikkat çekici bir iddiada bulunarak dinleyici veya okuyucusunun ilgisini çekmek için “insan her şeyin, var olan şeylerin var (ya da nasıl olduklarının), var olmayan şeylerin var (ya da nasıl) olmadıklarının ölçüsüdür” deyişini savunmaktadır. Kısaca dilimizde “insan her şeyin ölçüsüdür” diye anılan ve Yunanca “μέτρον ἐστὶν ἄνθρωπος” [/metron estin anthrōpos], Latince ise “homo mensura” olarak ifade edilen bu görüş, Protagoras’ın en ünlü öğretisine zemin teşkil etmektedir. Bu deyiş ile birlikte Protogoras, zamanında ön plana çıkmakta olan insan-merkezci anlayışın öncüsü diye kabul edilir. Bu çerçevede Protogoras’ın, her bir kişinin kendine has bir doğruya sahip olduğu gibi bir tür görecelilik fikrini savunduğu düşünülmüştür. Şeylerin insana nasıl görünüyorsa öyle olduklarını ileri süren bu yaklaşımda, göreceliliğin, şüpheciliğin ve pragmatizmin temelleri atılmakta; hakikat, doğruluk ve değer konuları sağlam bir zemine veya temele bağlanmadan tartışılır hale gelmektedir. Ayrıca bu tür bir anlayış, kişisel bakış açısının önemini vurgulamakla birlikte epistemik çoğulculuğun da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Söz konusu teorinin ahlaki, politik ve değer bağlamlarında meydana getirebileceği yıkıcı ve olumsuz etkiler, Sokrates ile Sofistler arasındaki görüş farkının zeminini oluşturur.

Tanrılara Dair’de agnostik bir tutum benimseyen Protagoras, bu tutumunu kitabının hemen girişinde “Tanrılarla ilgili olarak onların ne var olduklarını ne var olmadıklarını ne de neye benzediklerini söyleyebilirim, çünkü bunu bilmemize engel olabilecek bir süre neden var, ama en önemli neden bu meselenin belirsiz ve insan ömrünün bu konuya tam olarak vakıf olamayacak kadar kısa oluşudur” sözleriyle dile getirir.

Ayrıca Bakınız: Sofistler, Retorik, Görecelilik, Bilinemezcilik, Platon

KAYNAKÇA

Cevizci, Ahmet. İlkçağ Felsefesi Tarihi. Bursa: Asa Kitabevi, 2006.

Laertios, Diogenes. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. Çeviren. Candan Şentuna. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003.

Laks, André & Most, Glenn W. Early Greek Philosophy, Volume VIII: Sophists, Part 1. Harvard University Press, 2016.

Skirbekk, G. & N. Gilje. Antik Yunan’dan Modern Döneme Felsefe Tarihi. Çeviren Emrullah Akbeş & Şule Mutlu. İstanbul: Üniversite Kitabevi, 2011.

Yazar : Ayşe GÜL ÇIVGIN (Bartın Üniversitesi)