Popper, Karl Raimund

Yaşamı ve eserleri. 1902 yılında Viyana’da doğan Karl Raimund Popper, entelektüel ve siyasi duyarlığı yüksek bir çevrede yetişmiş, sonradan her birini eleştirel bir incelemeye tabi tutacağı Marksizmin, mantıksal pozitivizmin ve psikanalizin yükselişine bir Viyanalı olarak yakından tanık olmuştur. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle ülkesini terk eden ve ömrünün geri kalanını İngilizce konuşan ülkelerde geçiren Popper’ın eleştirilerine ilk elden tanıklıklarının yanı sıra ilham veren diğer bir fenomen, Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı ve Eddington Deneyi’dir. Başlıca çalışmaları arasında Die beiden Grundprobleme der Erkenntnistheorie (The Two Fundamental Problems of the Theory of Knowledge – Bilgi Kuramının İki Temel Problemi) Logik der Forschung (The Logic of Scientific Discovery – Bilimsel Araştırmanın Mantığı), The Open Society and Its Enemies (Açık Toplum ve Düşmanları), The Open Universe: An Argument for Indeterminism (Açık Evren: Belirlenemezcilik Lehine Bir Argüman), Conjectures and Refutations (Varsayımlar ve Çürütmeler), A World of Propensities (Eğilimlerin Dünyası)’i sayabileceğimiz Karl R. Popper, 1994 yılında yaşama veda etmiştir.

Düşüncesi. Pek çok filozofta görüldüğü gibi Popper için de düşüncesine egemen olan merkezi bir kavram vardır: Yanlışlama. Popper’ın bir bilim felsefecisi olarak başladığı kariyerinin ilk yılları, yanlışlamanın bilimsel bilgi söz konusu olduğunda nasıl kullanıldığının formüle edilmesine ayrılmıştır. Bunu bir kez ana hatlarıyla belirledikten sonra Popper, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırabilmenin anahtarı olarak yanlışlama fikrinin felsefenin siyaset felsefesi, zihin felsefesi, ontoloji gibi diğer alanlarında sunabileceği imkanların peşine düşmüş ve yanlışlama fikrini kullanarak pek çok felsefi meseleyi ele aldığı eleştirel akılcı bir külliyat oluşturmuştur. Dolayısıyla bu kısa maddede yanlışlamanın/yanlışlanabilirliğin önce bilim felsefesi, sonra ise siyaset felsefesinde Popper tarafından nasıl kullanıldığı üzerinde durulacaktır.

Yanlışlama ve sözde bilim. Popper’ın yanlışlama fikrini bir bilim felsefesi fikri olarak kullanışının arkasındaki motivasyon, bilim felsefesinin iki temel sorunu olarak gösterilebilecek tümevarım problemi ve sınır çizme problemini çözüme kavuşturmaktır. Tümevarım problemi, bilimsel bilgiye ulaşmanın yöntemi olarak, felsefe tarihinin farklı dönemlerinde farklı şekillerde isimlendirilmiş olmakla beraber, yaygın biçimiyle tümevarım ve tümdengelim olarak bilinen iki yöntem arasında nasıl bir tercih yapılması gerektiğine odaklanır. Popper’a göre mantıksal pozitivistlerin doğrulama veya onaylama biçiminde, gözlemlerin genel ifadeleri geçici veya kalıcı bir biçimde geçerli kıldığı yönündeki fikirleri, doğrulama veya onaylama mantığı kullanılarak savunulamaz. Bir genel ifade, o ifadenin kapsadığı tüm bireysel nesneler veya olguların tümü ile ilgili olduğu ve söz konusu nesne veya olguların tümünü gözlemlemek imkânsız olduğu için, bu bireysel nesne veya olguların gözlemlerine dayanılarak oluşturulan bilimsel yasalar ancak kaygan bir zeminde ayakta durmaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla genel bir ifadeyi onaylamanın veya doğrulamanın yöntemi, bu genel ifade belli sayıda gözleme dayanılarak bir kez ortaya atıldıktan sonra onun altını dolduracak daha fazla gözlem biriktirmek olamaz.

Eğer araştırmacılar evrende baktıkları her yerde, doğruluğuna inandıkları genel ifadelerin doğruluğunu aramaya devam etmeyeceklerse bilimsel yasalar nasıl oluşturulup nasıl uygulanacaklardır? Popper’ın da kabul ettiği üzere hakikat arayışı meraklı zihinler için belki de en büyük araştırma motivasyonudur. Ancak ona göre araştırmanın yöntemi, doğruluğuna inandığımız şeyin lehine değil aleyhine kanıtlar getirmektir. Böylece doğru bilgiye ulaşılmış olmasa da yanlış bilgilerin elenmesi kuvvetle muhtemeldir. Hipotezlerin bir kere oluşturulduktan sonra test edilmeleri de bu anlama gelir: Bilim insanları teorileri, hipotezler yoluyla test ederek aslında onları yanlışlanma riskine atarlar. Testi geçen teoriler ise kendilerinden yola çıkılarak oluşturulan test hipotezlerinin yanlışlanmaması yoluyla ancak güçlendirilmiş olurlar: Eleme denemesi bu seferinde teorinin lehine olacak şekilde başarısız olmuştur.

Bilimsel akıl yürütme ve yöntemin modellenmesi esnasında doğrulamanın veya onaylamanın yerine yanlışlamanın geçirilmesi, Popper’a göre, bilimle sahte bilim/sözde bilimin, bilimle bilim gibi görünenin hangi koşula bağlı olarak birbirinden ayırt edilebilecekleriyle uğraşan sınır koyma probleminin de çözülmesine imkân tanır. Doğrulama veya onaylama perspektifinden bakıldığında bilimsel bir mekanik teorisi ile sahte/sözde bilimsel bir kişilik psikolojisi teorisi (örneğin, psikanalitik kişilik kuramları) arasında hiçbir fark yoktur: Araştırmacılar iki teoriyi de kullanarak beklentilerine uygun gözlemler yapabilirler. İkisi arasındaki nitelik farkı, bu teorilerden türetilen hipotezlerin test edilmesi sırasında, yani yanlışlanma riskine atıldıklarında ortaya çıkar. Teorilerden birincisi yanlışlanan hipotez üzerinden teorinin yeniden düzenlenmesine açıkken, ikincisi kendisinden türetilen hipotezin yanlışlanmasına ve teoriye dokunulmasına imkân vermemek adına söz konusu anomaliyi teoriye zarar vermeyecek bir istisna hali olarak yeniden düzenleyen ad-hoc hipotezler geliştirir. Dolayısıyla gerçek bilimsel teoriler yanlışlanabilir ve gözden geçirilebilirlerdir.

Yanlışlama ve Siyaset Felsefesi. Popper’ın yanlışlama fikrini yol gösterici olarak benimsediği başka bir alan siyaset felsefesidir. Popper’a göre, evrenin veya tarihin nasıl işlediğini anlatan, ancak yanlışlanabilir olmayan, dolayısıyla araştırma nesnesine yönelik güvenilir bilgi sahibi olmayan fikirlere duyulan kör inanç, baskıcı rejimlerin doğuşuna ortam hazırlayarak veya bunların varlığını meşrulaştırarak toplumların ve dünyanın esenliğini tehlikeye atmaktadır. Ona göre, Platon, Marx ve Hegel gibi yanlışlanabilirliği dışlayan sistemler inşa eden düşünürler, toplumun kıymeti kendinden menkul bazı ilkeler etrafında örgütlenmesi ve hareket etmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. İlkelerin çalışmadığı -yani yanlışlandıkları- durumlarda onlardan vazgeçilmesi yerine yapılmasını öngördükleri şey inançların ve dolayısıyla toplumsal sistemlerin yanlışlanmasına izin vermemektir (tıpkı yukarıdaki sahte/sözde bilimsel psikoloji teorisinin savunucularının yaptığı gibi). Oysa açık toplumlar, kendi sorunlarını çözmek için tarihe önceden biçilmiş doğrultular veya işe yarayacağı a priori olarak belirlenmiş ilkeler yerine pragmatik araçları benimserler. Popper’ın bu düşüncelerinin temel kaynağı olan Açık Toplum ve Düşmanları, bir Soğuk Savaş klasiği olarak Batı dışındaki toplumların siyasi sistemlerini ve topluma yapılan belli bir türden müdahaleyi eleştirdiği için özellikle liberaller tarafından benimsenmiş olsa da Popper’ın kendisi toplumsal sorunların çözümünde mutlak olarak devlet dışı unsurların rol alması gerektiği inancında değildir. Onun eleştirisi, işe yaramadığı açıkça görülen sözde kutsal ilkelerin, toplumun esenliği pahasına toplumları sefalet ve baskı altında tutarak yaşatılmaya devam etmesine yöneliktir.

KAYNAKÇA

Popper, Karl R. The Two Fundamental Problems of The Theory of Knowledge. Yayıma hazırlayan Troels Eggers Hansen. Çeviren John Kinory ve Andreas Pickel. New York: Routledge, 2012.

Popper, Karl R. The Logic of Scientific Discovery. Çeviren Karl Popper, Julius Freed ve Lan Freed. New York: Routledge, 2002

Popper, Karl R. Açık Toplum ve Düşmanları. Çeviren: Mete Tunçay. Ankara: Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları, 1967.

Popper, Karl R. Conjectures and Refutations: The Growth of Scientific Knowledge. Londra: Routledge and Kegan, 1976.

Popper, Karl R. Unended quest: An Intellectual Autobiography. Chicago: Open Court, 1982.

Yazar : Ali Furkan ARICIOĞLU (KMÜ)