liberalizm

[Tr. Alt. erkincilik ] [İng. liberalism ] [Fr. libéralisme ] [Alm. liberalismus ]

Genel tanımı ve yapısı. Liberalizm, en genel anlamda devlete karşı bireyin özgürlüğü ve özerkliğini savunan ideolojinin adıdır. Liberalizm, aynı zamanda Batı siyasal sisteminin tarihsel ve normatif anlamda temelidir. Anayasal ve temsili demokrasi, hukukun üstünlüğü ile temel hak ve özgürlükler liberal siyasal modelin başlıca unsurlarına karşılık gelir. 

Feodalizm ve mutlak hükümdarlar çağının çöküşü gibi süreçler liberal ideolojinin tarih sahnesine çıkışında etkili olmuştur. Bu hatırlatma bağlamında liberalizmin burjuva sınıfının mutlak monarşi ve aristokrasiye karşı taleplerinin siyasal ifadesi olduğu söylenebilir. İngiliz, Amerikan ve Fransız Devrimleri liberal öğretinin olgunlaşmasında önemli bir role sahiptir.

Liberalizmin sosyo-ekonomik kökleri kapitalizmin içerisindedir. Bu ideoloji faşizm ve muhafazakarlıkla birlikte kapitalist ekonomik sistemin siyasal dayanağına karşılık gelir. Kapitalizm temelinde liberalizm, muhafazakarlık ve faşizm arasındaki ortaklık ideolojinin tarihsel serüveninin şekillenmesinde de etkili olmuştur. Şöyle ki, devrimci bir ideoloji olarak ortaya çıkan liberalizm özellikle 19. yüzyıldaki güçlü işçi sınıfı muhalefeti karşısında zamanla muhafazakarlaşmış, liberalizm ve muhafazakarlık pek çok düşünür ve ülkede birbirinin yerine kolaylıkla geçebilen ideolojik formlara dönüşmüştür. Özellikle kriz anlarında, kapitalist toplumsal yapılarda faşist ve neo-faşist (popülist) akımların liberalizmin yerini aldığı da yine çok bilinen bir tarihsel olguya karşılık gelir.

Liberalizm ve birey. Liberalizmin en temel felsefi varsayımı ontolojik bireyciliktir. Birey, hakları doğal ve dokunulmaz olan temel ontolojik birim olarak kabul edilir. Toplum ve devlet başta olmak üzere hemen tüm kolektif varlıklar bireyin öncelliği karşısında araçsal bir konuma sahiptir. Thomas Hobbes ve John Locke gibi toplum sözleşmesi kuramcıları bu tür bir bireycilik anlayışının popülerleşmesine katkı sunmuştur. Doğal haklar ve insan hakları gibi öğretiler, bu biricik bireyin doğal üstünlüğünü siyasal-hukuksal zeminde koruyan mekanizmalar olarak iş görmüştür.

Liberalizm ve özgürlük. İkinci önemli varsayım özgürlüktür. Özgürlüğü dış unsurlar tarafından engellenmemeye indirgeyen negatif okuma liberalizme hakim olan özgürlük anlayışına karşılık gelir. Ancak liberalizm içerisinde negatif özgürlüğü gerekli, ama yine de tek başına yeterli görmeyen güçlü bir pozitif özgürlük yanlısı çizgi de vardır. John Stuart Mill, Thomas H. Green ve John Rawls gibi düşünürler özgürlüğün kendini gerçekleştirme olanağından bağımsız düşünülemeyeceği noktasında ısrarcıdır. Özgürlüğün niteliğine yönelik bu ayrışma klasik ile modern okumalar arasında kalıcı bir bölünmeye yol açmış, klasik çizgi zamanla neo-liberalizme, modern liberalizm yorumu ise sosyal liberalizme doğru evrilmiştir.

Liberalizmin bahse değer bir diğer özelliği rasyonel evrenselciliğidir. Liberal düşünce, insanı akılcı bir varlık olarak kabul eder. Birey kendi çıkarını en iyi kendisi bilir. Rasyonelliğe yapılan vurgu aklın evrenselliği bağlamında hümanizma, eşitlik, bireycilik ve ilerleme düşüncelerine de sıkı sıkıya bağlıdır. Tam bu noktada liberal akılcılığı ampirizmle ilişkilendiren güçlü bir gelenek olduğu hatırlatılabilir. David Hume çizgisi deneyim ve gelenekle aklı birleştirir.            

Eşitlik ve adalet. Liberalizm eşitlik ve adalet yanlısıdır. Eşitlik insanların insan olmak bakımından hukuki eşitliği düşüncesiyle sınırlıdır. Aristokratik toplumun katı hiyerarşisine karşı bireylerin yasal eşitliği savunulur. Sosyal ve ekonomik eşitlik bireycilik ve rasyonellik ilkeleriyle bağdaşmadığı için yoğun biçimde eleştirilir. Tam eşitliğe yönelik çaba özgürlüğü ortadan kaldırır. Liberaller eşitlikle özgürlük arasında gerilim olduğu ve eşitlikte ileriye gitmenin totalitarizme yol açacağı tezini kabul etmeye eğilimlidir. Bu bakış açısı bağlamında adalet ise önemli ölçüde prosedürel bir nitelikle tanımlanmıştır. Devletin ve hukukun tarafsızlığı adalet için yeterlidir. Jeremy Bentham ve James Mill gibi düşünürlerin eserlerinde karşımıza çıkan faydacılık, laissez-faire’i evrensel tarih yasası katına yükselten Adam Smith ve David Ricordo’nun iktisadi liberalizmi, her türlü eşitsizliği doğal ve haklı gören Herbert Spencer tipi bir sosyal Darwinizm ve devlet müdahalesi karşısında piyasa rasyonelliğine geri dönülmesi düşüncesini savunan Friedrich V. Hayek ve Milton Friedman’ın neo-liberalizmi, liberal düşünce içerisindeki sınırlı eşitlik yanlısı sosyal-ekonomik anlatının başlıca örnekleridir.

Şüphesiz ki, liberal düşüncede bireysel çıkarın kendiliğinden bir şekilde özgürlük ve refah yaratmadığını savlayan modern veya sosyal liberal bir çizgi de vardır. John Rawls’un adalet kuramı sosyal liberalizmin teorik sınırları konusunda aydınlatıcı bir içeriğe sahiptir.  

Liberalizmin son önemli özelliği hoşgörü, rıza ve meşruluk gibi kavramları idealleştiren bireyci etiğidir. Liberal düşünce özel alanı, geniş bir düşünce, ifade, din, inanç ve eylem özgürlüğünü savunur. Çoğulculuk, temel etik dayanaktır. Bu tahayyül içerisinde başta devlet ve toplum olmak üzere her yapı meşruluğunu bireyin özgürlüğüne gösterdiği saygıdan alır.

KAYNAKÇA

Arblaster, Anthony.  The Rise and Decline of Western Liberalism, Oxford: Blackwell, 1984.

Berlin, Isaiah. Four Essays on Liberty, Oxford: Oxford University Press, 1990.

Freeden, Michael. Ideologies and Political Theory: A Conceptual Approach, Oxford: Oxford University Press, 1996.

Gray, John. Liberalizmin İki Yüzü, Çeviren Koray Değirmenci, Ankara: Dost Yayınları, 2003.

Öztürk, Armağan. Liberal Adalet, İstanbul: Doruk Yayınları, 2013.  

Yazar : Armağan ÖZTÜRK (Artvin Üniversitesi)