empirizm
[Tr. Alt. ampirizm, deneycilik, deneyimcilik, empirisizm] [Alm. Empirismus ] [Fr. empirisme] [İng. Empiricism] [Es. T. ihtibariye, tecrübiyye]
Tanımlamadaki zorluk. Her ne kadar empiristlerin üzerinde uzlaştıkları genel bir öğreti olduğunu söylemek zor olsa da bilginin oluşumunda deneyimin olmazsa olmaz olduğunu iddia etmek konusunda hem fikir oldukları da bir olgudur. Üzerinde genel bir uzlaşma sağlanmakla birlikte, bu iddia, felsefenin farklı alanlarında farklı anlamlar ifade etmektedir. Empirist olarak adlandırılan düşünürlerin deneyimin kökenselliğini savunduğu alanlar yer yer o kadar ayrıdır ki birbirleri ile uzlaşamayacakları pek çok noktanın olduğu kolaylıkla görülür. Ancak yine de sistematik bir incelemenin konusu yapmak açısından bu eşitliliği dikkate almadan empiristlerin farklı alanlardaki iddialarını basitçe en genel hatları belirtecek şekilde üç temel sınıf altında inceleyebiliriz:
1. Psikolojik bilgilenme sürecinde kullanılan bilişsel içeriğin tamamının deneyim tarafından sunulduğunu savunanlar.
2. Bir inanca dair gerekçelendirmelerde epistemolojik anlamda gerçekliğe dair herhangi bir önermenin doğrulanması veya yanlışlanması söz konusu olduğunda geçerli tek ölçütün deneyim olduğunu savunanlar.
3. Dil felsefesinde anlam problemi açısından sözcük ve/veya cümlelerin ancak ve ancak deneyim nesnelerini işaret ettikçe anlamlı olduğunu savunanlar.
Akılcılığa karşı. Empirizm terimi Rene Descartes’ın (1596-1650) akılcılığına karşı çıkan İngilizlerin oluşturduğu bir akımı adlandırmak üzere kullanıma sokulmuştur. Descartes’ın düşüncelerine karşılık kendilerine bir dayanak olarak Francis Bacon (1561-1626) ve Thomas Hobbes’un (1588-1679) deneyim temelli düşüncelerini alan İngiliz empiristleri sırasıyla John Locke (1632-1704), George Berkeley (1685-1753) ve David Hume’dur (1711-1776).
Modern epistemolojik tartışmanın temelinde Descartes’in kavramların üç yolla oluşabileceği iddiası durur. Descartes için kavramları ya biz üretiriz ya deneyim yoluyla gelirler ya da doğuştan gelirler. Descartes, en sağlam olan ve kesinliğin alanına düşen bilgilerin dayandığı kavramların doğuştan gelenler sınıfında olduğunu iddia eder. Locke ise bu görüşe katılmayarak bizim tüm bilişsel içeriğimizin deneyimden geldiğini ve dolayısıyla doğuştan gelen ve bizim onlardan bilgi türetebileceğimiz kavramlarımızın olamayacağını iddia eder. Onun açısından sadece deneyim içeriklerinin soyutlanması yoluyla elde edilmiş kavramlar ve bu kavramları temsil eden sözcükler arasında kurulmuş olan saf bağlantılar a priori olarak bilinebilir. Ancak bunların kendileri doğrudan bir bilgi vermez. Bu türden bir konumlanış Locke’u gerçeklik hakkında ancak ve ancak a posteriori yargılar verebileceğimizi ve kesinliğin alanına düşen konularda verilen yargıların ise bilgi vermediğini belirtmek durumunda bırakır. Genel karşıtlık işte bu noktada ortaya çıkar: empiristler tüm bilişsel içeriğin deneyimden geldiğini, rasyonalistler ise bazı bilişsel içeriklerin deneyime dayanmadan, doğuştan gelebileceğini iddia eder. Bu ayrım modern felsefede aynı zamanda önermelerin doğrulanması açısından da önemli olmuştur.
Bilgiyi oluşturan bilişsel içeriğin tamamının deneyimden kaynaklandığını söyleyen düşünürler açısından bir önermeyi doğrulamak için deneyimin dışında herhangi kaynağımız olamaz. Rasyonalistler ise doğuştan kavramların olabileceğini iddia ederek deneyim dışında hali hazırda bizlerde bulunan kavramlar üzerinden önermelerin doğruluğu hakkında konuşabileceğimizi savunurlar. Bu ayrım aynı zamanda deneyim zemininde doğrulanamayacak önermelerin doğrulanabilirlik imkanları hakkında iki taraf oluşturur. Deneyim dışında bilişsel içeriklere kaynak olabilecek herhangi bir öğe bulunmadığını savunan düşünürler deneyimle doğrulanamayacak önermelerin kökten doğrulanamaz ve bilinemez olduğunu iddia ederler. Rasyonalistler ise bu türden önermelerin bazılarının doğrulanabilir ve bilinebilir olduğunu iddia ederler.
Empirizm ve dil. Dil açısından baktığımızda da benzer bir duruşu görebiliriz. Locke ve Hume’un özellikle dikkat ettiği bir konu olmakla birlikte felsefede dilsel dönüşün gerçekleşmesiyle birlikte çoğu klasik felsefe konusu dil üzerinden işlenmeye başlamıştır. 20. Yüzyılın başlarında özellikle mantıksal empirizm adı altında birleşmekle birlikte çoğu konuda anlaşamayan düşünürleri genel bir çatı altında toplamak istersek –bu çatının her bir örneğe uygulanamayacağını tekrar hatırlatarak- dilin çeşitli öğelerinin anlamlı olabilmesinin ancak ve ancak deneyim dünyasında bulunan nesneleri, olguları veya olayları işaret etmeleri ile mümkün olduğunu savunduklarını söyleyebiliriz. Bu temel üzerinden ortaya çıkan tartışma anlamsız cümlelerin durumlarına yöneliktir. Bu ilke etrafında deneyimde karşılığı olmayan cümlelerin felsefenin ve bilimin dilinin ve hatta gündelik dilin dışında bırakılması gerekliliği söylenmiştir.
KAYNAKÇA
Meyers, Robert G. Understanding Empiricism. Abingdon: Routledge, 2016.
Woolhouse, Roger. Ampirist Filozoflar. İstanbul: Pinhan Yayınları, 2019.
Yazar : Ömer Osman SARI (Kırklareli Üniversitesi)