Diogenes

[Tr. Alt. Diyojen; Sinoplu Diyojen] [Alm. ve İng. Diogenes ] [Fr. Diogène ]  

M.Ö. yaklaşık 413-327 yılları arasında yaşamış ve kendine yetme ile sadelik ilkelerine dayanan kinizmin kurucularından olan düşünür.

Yaşamı. Diogenes’in hayatına ve düşüncelerine dair bilgiye hakkında anlatılan birçok anekdot sayesinde ulaşılmaktadır. Bu hususta Diogenes Laertios önemli bir referanstır. Anlatılanlara göre Diogenes, Sinop’ta başladığı yaşamına adının bir dolandırıcılık olayına karışması yüzünden sürgün edilmesi ya da yaşadığı şehri terk etmesinden dolayı Atina’da devam etmiştir. Atina’ya geldiğinde bir dilenci kılığına bürünen Diogenes’in Kinik Okulu kurucusu Antisthenes ile karşılaşması onun felsefe ile tanışmasına ve Kinizm gibi sert ve çetin bir öğretiyi vücudunda cisimleştirmesine vesile olmuştur. Sade ve basit bir yaşamı tercih eden Diogenes’in bir fıçı içinde yaşamını sürdürdüğü söylenmektedir. O, az ile yetinmenin timsali olduğu için örtünmek maksatlı sarındığı bir bez parçası, yiyeceklerini koyduğu heybesi ve yaşlandığında edindiği asasından başka hiçbir şeye sahip değildir. Mütevazı yaşantısına rağmen Sokrates’e gösteriş meraklısı diyen Diogenes’ten Platon “delirmiş Sokrates” olarak bahsetmektedir. Aynı dönemde yaşadığı Büyük İskender’in onu ziyareti sırasında kendisinden bir dileği olup olmadığını sorunca vermiş olduğu “Gölge etme başka ihsan istemem.” cevabı ile hafızalara kazınmıştır. O, nükteci, hazırcevap, sivri dilli ve lafı gediğine oturtmada usta bir isim olarak tanınmaktadır. Birçok eser yazmış olduğu söylense de günümüze ulaşan eseri yoktur.

Öğretisi. Diogenes, hocası Antisthenes’in toplumsal kuralları, ahlak standartlarını ve devletin yasalarını umursamamak, malı, mülkü, şanı, şöhreti bir kenara atarak basit ve sade bir hayatı tercih etmek, hazlara burun kıvırmak, aza kanaat getirmek, kendine yeter ve doğal bir yaşam sürmek gibi ilkeleri temele alarak ortaya koyduğu Kinik öğretiyi teorikte ve pratikte daha da ileri taşımış, bir yaşam biçimi haline getirmiştir. Onun düşüncelerini geliştirmesinde pyhsis-nomos ya da doğa-yasa karşıtlığını temele alarak yürütülen, insanın neye göre ve nasıl yaşaması gerektiği sorusu bağlamında şekillenen ahlak üzerine tartışmalar etkilidir. Bu tartışmalarda physis’ten yana olanlar, toplum ya da devlet tarafından oluşturulan her türlü yasa ile insan doğasının gereksinimleri arasında bir karşıtlık olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle onlar her zaman ve her yerde, herkesi bağlayıcı yasalar olarak doğa yasalarını kabul ederek uzlaşımsal olarak gördükleri nomos’a itibar etmemişlerdir. Çünkü soylu olanlar ile soylu olmayanlar arasında doğaları bakımdan bir ayrım yoksa yapılmak istenen bu ayrım adetlerden, geleneklerden, yasalardan yani nomos’tan kaynaklanmaktadır. Buna karşın nomos’tan yana olanlar yasaların olmadığı bir toplumda düzensizliğin ve kargaşanın hüküm süreceğini düşündükleri için yasaların gerekliliğini savunmaktadır. Onlar için insanların uzlaşımları sonucu beliren yasalar ve kurallar, insanları nasıl yaşamaları ve ne yapıp neyi yapmamaları hususunda yönlendirmektedir. Adaletin, barışın, huzurun ve mutluluğun tesisi ancak nomos ile sağlanmaktadır. Nomos’un olmadığı yerde insanlıktan uzak bir yaşamın var olduğu kabul edilmektedir. Pyhsis-nomos veya doğa-yasa karşıtlığında Diogenes ise doğaya dönüş düşüncesini benimseyerek insanın ancak doğaya uygun bir hayat sürdüğünde iyi ve erdemli olabileceğine inanmaktadır.

Diogenes doğaya uygun yaşamayı moral hedef haline getirmiştir. Onun için önemli olan doğal yaşamaktır. Bu nedenle o, insanların uzlaşımı ile oluşan gelenek, görenek, örf, adet, töre, kural, yasa her ne varsa onları dikkate almadan yaşamayı öngörmektedir. Çünkü ona göre insan eliyle oluşturulan her kural boş ve gereksizdir, bir temeli yoktur ve insanın doğallığına ters düşmektedir. Öyleyse toplumsal yaşamdaki bu yapaylıklara ve uzlaşımlara aldırış edilmemelidir. Hatta onlara meydan okumak gerekir. Diogenes’in kendisi de doğaya uygun olan her şey aleni bir şekilde yapmaktan çekinmemiştir. Onun düşüncesinde insanın kendisiyle baş başa olduğunda yaptığı şeyleri her yerde yapmasında bir sakınca yoktur. Mesela Diogenes için uluorta hacet gidermek utanç verici bir şey değildir. Asıl utanç verici olan insanın uzlaşımsal değerlere teslim olması ve özünden ayrı düşmesidir.

Diogenes mutlu ve bağımsız bir yaşam için hemen hemen tüm insanların değerli gördüğü ve sahip olmayı arzuladığı parayı, malı, mülkü, zenginliği, soyluluğu, şanı, şöhreti ayak bağı olarak görmekte ve bunlardan kurtulmak gerektiğine inanmaktadır. Ama insanlar değerli saydıkları bu şeyler uğruna yaşamayı erdem olarak kabul etmektedir. İşte Diogenes böyle insanları insan olarak görmediği için gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp insan aramaktadır. Buna karşı o, arzu ve hazlardan el ayak çekmeyi ve dünya nesnelerine karşı ilgisiz kalmayı önermektedir. Çünkü ona göre hiçbir şeye ihtiyaç duymamak Tanrı’ya özgüyken çok az şeye gerek duymak Tanrı’ya benzemektir. Öyleyse insan aza kanaat getirmeli, kendi kendine yetmeli ve mutluluğu kendi benliğinde aramalıdır.

KAYNAKÇA

Arslan, Ahmet. İlkçağ Felsefe Tarihi 2 / Sofistlerden Platon’a. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006.

Biryukov, Pavel İvanoviç. Sinoplu Filozof Diyojen. Çeviren Nazgül Enterieva & L. Yasemin Sarıkaya, Ankara: Etkin Yayınevi, 2018.

Cevizci, Ahmet. Sokrates. İstanbul: Say Yayınları, 2013.

Çağlayan, Suat. Sinopeli Diogenes. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınları, 2020.

Çotuksöken, Betül & Tepe, Harun. Sinoplu Filozof Diogenes. Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 2018.

Laertios, Diogenes. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. Çeviren Candan Şentuna, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2021.

Marchand, Yan. Diyojen Köpek Adam. Çeviren Necmiye Alpay, İstanbul: Metis Yayınları, 2018.

Yazar : Zeynep KANTARCI BİNGÖL (Muş Alparslan Üniv.)