değer öğretisi
[Tr. Alt. aksiyoloji] [Alm. axiologie] [Fr. axiologie] [İng. axiology] [Yun. axios = değer, logos = öğreti] [Es. T. kıymet nazariyesi]
Yunanca tahmin etmek, takdir etmek anlamına gelen axios ile bilim anlamına gelen logos kelimesinden türemiştir. Değerler sistemini yöneten genel yasalar, değerlerin niteliği ve sınıflaması, değerlerin doğası, nasıl oluştuğu ve insanlıkla ilişkisi üzerine odaklanan felsefe alanıdır. Yunanca’da axia, “saygınlık” (İng. dignity) anlamında “değer” e karşılık gelir. Belli saygınlığı olan nesne, eylem ve davranış türleri axia’ya sahiptir. Diğer bir ifadeyle, aksiyolojik bir özellik taşırlar.
Aksiyoloji, estetik alanda güzellik ve çirkinliğin değeri; ahlak alanında doğru, yanlış, yükümlülük, erdem ve ahlaksızlığın değeri; epistemolojide gerekçelendirme ve gerekçelendirme eksikliğinin değeri gibi felsefenin pek çok alanındaki değer biçimleriyle ilgilenir. Bu alanların yanı sıra ekonomi, kültür ve dinde de bir şeyin değerinden ve karşılık geldiği duygu ya da faydadan bahsetmek mümkündür. Daha dar anlamda ise aksiyoloji, kendinde değerli olan ya da nihai olarak kendisi için değerli olan ve araçsal olarak değerli olanla ilgilenir.
Bir şeye değer vermek, yalnızca algı ve tecrübeyle sınırlı kalmadığımızı, yargıda bulunduğumuzu gösterir. Değer setlerinde sadece ahlak değil estetik, din, siyaset ve kültürel unsurlar da bulunur. Bu yüzden bir setin doğasına ilişkin felsefi bir soruşturma, bizi birbirinin alternatifi olarak konumlandırabileceğimiz bilişselci-bilişselci olmayan, duygucu-dışavurumcu, realist-antirealist, natüralist-natüralist olmayan gibi farklı meta-etik teorilerle karşılaştırır. Aşağıdaki önermelerin her birinde “iyi” değeri farklı bir kullanıma karşılık gelmektedir:
Ö1- Besinlerimizde tuz ve şeker oranını azaltmak sağlığımız açısından iyidir.
Ö2- Özge şimdiye kadar katıldığı her yarışmayı kazanmış iyi bir yüzücüdür.
Ö3- İyi bir okuyucu olmak istersen dünya klasiklerinden başlamak iyi bir seçenektir.
Ö4- Benzinli otomobiller performans açısından LPG’li otomobillerden daha iyidir.
Ö5- Hindistan’da doğduysanız farelere ilişkin kanaatinizin New York’taki birinden farklı olması iyi olur.
Ö6- Kendi çıkarın için olmayacağını bilsen de her durumda yalan söylememek iyidir.
Bu önermelerin tümünde “iyi” bir değer yargısıdır. Örneğin; Ö1 önermesinde tuzun azaltılması sağlık açısından iyidir. Sağlıklı bir yaşam, daha temel bir iyi olan mutluluk için bir araçtır. Ancak kronik tansiyon düşüklüğü olan birinin diğerlerine göre tuza daha fazla ihtiyacı olabilir. Öyleyse tuzun az kullanılması, kişinin durumuna göre “belli bir açıdan” iyidir veya değildir. Yoksa tuzun ve şekerin azlığı ya da çokluğu kendinde bir iyi olarak tanımlanamaz. Ö1, bu anlamda araçsal iyidir. Ö4 önermesinde, benzinli araba masrafının LPG’li araca göre daha fazla olduğu önvarsayılır. Yeterli paranız varsa benzinli aracı kullanmaya devam edersiniz. Bu durumda önerme, “Para iyidir.” şekline dönüşür. Ancak para, özsel olarak değil; araçsal iyidir. O hâlde araçsal şeylerin iyiliği ya da değeri, sadece kendilerinin araç olmalarında değil, ayrıca iyi olarak kabul edilen diğer şeylerin elde edilmesine olanak sağlamalarındadır. Ö5 önermesinde, mekâna ve kültüre göre değişebilen bir iyi değerinden bahsedilmektedir. ABD’de bir kentin sakinleri fareleri sağlıksız bulduğu için katı mücadele yöntemleri geliştirirken Hindistan’da fareleri beslemek üzere özel mekânlar inşa edilmektedir. Her iki tutum, bu dünyada birlikte yer alır ve bunda herhangi bir çelişki de görülmez. Ö6 önermesinde ise yalan söylemek bireysel açıdan avantaj sağlasa bile doğruyu söylemenin iyi olduğu yargısında bulunur. Bu durumda Ö6 önermesi, Ö1 ve Ö4 önermelerinden farklı olarak araçsal; Ö5 önermesinden farklı olarak rölatif değildir. Yalan söylememenin iyi olduğuna dair değer yargısı, spesifik tek bir olaya referansta bulunmaz, tümel bir yargıda bulunur. Yapısal olarak olgu cümlesine benzese de aslında “Yalan söylememelisin!” şeklinde bir yaptırımı zorlar. O hâlde bu önermedeki iyinin diğerlerinden farklı olması nasıl açıklanır? Aksiyolojide bu soruya ilişkin dört farklı cevap bulabiliriz:
(1) İyiyi tanımlamak. William Frankena (1988) Ethics eserinde araçsal ve rölatif olmayan bir biçimde bir şeye iyi diyebilmek için o şeyin, iyi bir hayatın varlığına katkıda bulunup bulunmadığının ve onu tecrübe etmenin sonuçlarının herkes için iyi olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini savunur. Frankena bu tanımını uzun bir iyi listesi ile destekler: yaşam, bilinç, sağlık ve güç, zevk ve tatminler, mutluluk, tatlılık, memnuniyet, hakikat, doğru bilgi, anlayış, bilgelik, güzellik, uyum, orantı, estetik deneyim, iyi eğilim ve erdemler, karşılıklı sevgi, aşk, dostluk, iş birliği, iyiliğin ve kötülüğün adaletli dağılımı, kişinin kendi yaşamındaki uyum ve orantı, güç ve başarı deneyimi, kendini ifade etmek, özgürlük, barış, güvenlik, macera, yenilik, iyi itibar, şeref ve saygı.
(2) İyinin tanımlanamaz olduğunu iddia etmek. G.E. Moore (1993) Principia Ethica eserinde iyinin tanımlanamaz olduğunu savunmaktadır. İyi, tıpkı renk kavramlarında olduğu gibi parçalarına ayrılamayacağı için tanımlanmazdır. Ancak bu iddia, iyinin reddedildiği anlamına gelmemelidir. Moore; iyiyi tanımlamasa da haz, dostluk ve estetik zevki kendinde iyi olarak kabul eder. Kendinde iyiye karşılık gelen davranış, doğru davranıştır.
(3) İyiyi tanımlamanın anlamsız olduğunu iddia etmek. Judith J. Thomson (1992), kendinde iyi kavramına başvurmadığımızda ahlaki alanda neyi açıklayamadığımızı sorgular. Ona göre kendinde iyinin öyle bir tanımı yapılmalıdır ki gerçekten ona referansta bulunmamız kaçınılmaz olsun veya o olmaksızın bir problem cevaplanamaz hâlde kalsın. Thomson en azından şimdilik durumun tersi olduğunu yani kendinde iyi kavramı olmadan da ahlaki fenomenler hakkında konuşabildiğimizi söyler.
(4) İyiyi tanımlamanın düalizm problemine yol açtığını ileri sürmek. Ö6 önermesindeki iyinin, kendinde iyi olarak tanımlanmasının bizi düalizm sorunu ile de karşı karşıya bıraktığını savunanlar vardır. Celal Türer’e göre ahlaken iyi olan kendinde iyi ise “kendinde iyi olmayan” ile bir ayrım farz edilmiş olur. Bu ayrım, kendinde iyi olan-kendinde iyi olmayan, sübjektivizm-objektivizm, egoizm-altruizm ya da erdem-davranış gibi yeni düalizmlere neden olmaktadır. Düalistik ayrımlar ise “somut ahlaki deneyimimizin bütünsel karakterini yansıtmakta başarısızdır.”
Analitik filozoflar, ne kadar önemli olurlarsa olsunlar, normatif teorilerin felsefede yeri olmadığını, değer ve değerleme teorilerinin meta-normatif sorularla sınırlı olması gerektiğini savunmaktadır. Ancak değerlerin katmanlı ve karmaşık yönü, onlar hakkında felsefi soruşturmayı zorlaştırsa da bu, değerler alanında rasyonel argümanların askıya alınması için haklı bir gerekçe gibi görünmüyor.
KAYNAKÇA
Frankena, William. K. Ethics. Englewood Cliffs: Prentice Hall, 1988.
Grünberg, Ludwig; Grünberg, Cornelia & Grünberg, Laura (ed.) The Mystery of Values: Studies in Axiology. Rodopi, 2000.
Kılınç Adanalı, Yurdagül. “Ahlak Felsefesi” Ahlak Psikolojisi içinde, 1-42. Hazırlayan: Gökhan Arslantürk. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 2021.
Thomson, J. J. “On Some Ways in Which a Thing Can Be Good”. Social Philosophy & Policy, 9 (2) (1992): 96-117.
Türer, Celal. Ahlaktan Eğitime: Yine Ahlak. Felsefe Dünyası, 2 (60) (2014): 5-29.
Yazar : Yurdagül KILINÇ (Selçuk Üniversitesi)