Anselmus (Aziz)
[Lat. Anselmus Cantuariensis] [Alm. Anselm von Canterbury; Heiliger Anselm] [Fr. Anselme de Cantorbéry; Saint Anselme ] [İng. Anselm of Canterbury; Saint Anselm ]
Yaşamı. Batı Ortaçağ Hıristiyan felsefesinin kendine özgü düşünme biçimini eserleri aracılığıyla en iyi şekilde görebildiğimiz teolog ve filozof Aziz Anselmus’tur (1033-1109). İtalya’da doğmuş olmasına rağmen Canterbury’de başpiskoposluk gibi olağanüstü önemli bir pozisyona atandığı için Canterburyli Aziz Anselmus olarak bilinir. 1060’ta Normandy’de bir Benediktin manastırına girmeyi başarır. 1078’de entelektüel kapasitesi sayesinde aynı manastırın başrahibi olur. Anselmus’un başrahipliği esnasında, felsefe ve teoloji yazmaları, öğretmenliği, idareciliği, Avrupalı yöneticilerle ve soylularla danışman olarak uzun yazışmaları, manastırı entelektüel bir merkez haline getirir. Anselmus, 1075 Monologion, 1077 Proslogion ve De veritate eserlerini burada kaleme almıştır. 1093’te Canterbury’e başpiskopos olarak atanır. Döneminin iki İngiltere Kralı’yla da çatışmış ve sürgün edilmiş olmasına rağmen yazmaya devam etmiştir. Azizlik unvanı ise, ölümünden yaklaşık üç yüz yıl sonra 1494’te verilmiştir.
Anselmus, iman edenleri imanını akıl yoluyla kavramaya çağıran Kitab-ı Mukaddes’in örtük davetini açık hale getirmek ister. İman edenler akılsız olmamalıdır: fides quaerens intellectus (aklın peşindeki iman). İnsan aklının hakikate yaklaşması inançla başlar. İnanç, bilgi için başlangıç noktasıdır. Bu yolda edinilen bilgi zaten akılla anlaşılabilir ve aynı zamanda akılla kanıtlanabilir bilgidir: credo ut intelligam (anlamak için inanıyorum). Anselmus’a göre yürekten Tanrı’nın olmadığına inanan biri yoktur. Ancak bir akılsız, mantıksal olarak Tanrı’nın varlığını teslim etse de gerçekte yürekten Tanrı’nın yokluğunu iddia edebilir. Anselmus burada akılsızın akılsızlığını, mantıksal varoluşu gerçek varoluşun önüne koymasında bulur. Anselmus’a göre, Tanrı’nın ‘kendisinden daha büyüğü tasarlanamayan şey’ olduğunu bir defa varsayılırsa, ‘kendisinden daha büyüğü tasarlanamayan şey’ artık sadece mantıksal varlığa sahip olamaz çünkü bu, Tanrı’yı kendisinden daha büyüğü tasarlanan şey’ yapar. Anselmus Proslogion eserinin ikinci bölümündeki felsefe tarihine şu beş basamaklı ontolojik Tanrı kanıtlamasıyla damgasını vurmuştur:
- Tanrı düşünebileceğimiz en yüksek şeydir.
- İmgelemimde varolan şeyler gerçekte de varolabilir.
- Gerçekte varolmak imgelemde varolmaktan iyidir.
- Tanrı sadece imgelemimde varolsaydı ‘kendisinden daha büyüğü tasarlanamayan şey’ olmazdı çünkü gerçeklikte varolan Tanrı, imgelemde varolan Tanrı’dan daha büyük bir şeydir.
- O halde, Tanrı vardır.
Marmoutier Manastırı’nda Gaunilo adlı sıradan bir keşiş Anselmus’un bu kanıtlamasına bu çıkarım sadece Tanrı’yı değil, her şeyi, örneğin ‘kendisinden daha güzeli olmayan bir ada’yı kanıtlayabileceğini öne sürerek itiraz eder. Anselmus bu itiraza, Proslogion’un üçüncü bölümünde cevap vermiştir. Yaratılmış olanlar yaratandan daha büyük bir şey tasarlayamazlar. Bu saçmadır çünkü eğer öyle olsaydı, O’nun ötesine geçerlerdi. Ontolojik Tanrı kanıtı sadece zorunlu varlıklar içindir. Anselmus Tanrı’nın imgelemimizdeki yerini şöyle değiştirir: ‘Tanrı’yla ilgili imgeleyebileceğimiz en yüksek şey Tanrı’nın varlığıdır; hep varolmuştur ve varolacaktır.
- Tanrı’nın varolmadığı düşünülemez.
- Varolmadığı düşünülemeyen ve varolmadığı düşünülebilen şeylerden daha büyük bir şey düşünülebilir.
- Kendinden daha büyüğü düşünülemeyen şey düşünülebilirse, o zaman ‘kendinden daha büyüğü düşünülemeyen şey’, ‘kendinden daha büyüğü düşünülemeyen şey’ olmaz.
- O halde, Tanrı’nın varolmaması imkansızdır
- Tanrı zorunlu olarak vardır.
Anselmus’un bu ikinci ontolojik kanıtı ‘Tanrı vardır’ önermesiyle başlayıp, ‘Tanrı vardır’ önermesiyle bittiği için petitio principii, yani sonucun öncülde varsayılmasıyla girilen kısır döngü mantık safsatasına düştüğü yönünde pek çok eleştiri almıştır. Anselmus burada Tanrı’nın varlığını, Tanrı’nın tanımı (zorunlu varlık) yapmaktadır. Kant’ın eleştirisinde olduğu gibi Batı Ortaçağ düşüncesine uygun bir şekilde varoluşu yüklem yapmaktadır.
Anselmus için teolojik akıl, imanla aydınlanmış akıldır (ratio fide illustrata). İnsan varlığının teorik tarafı bu iken, pratik alandaki istencin doğruluğu De veritate (Hakikat Üzerine) eserinde incelenmiştir. Tanrı’nın hakikat insana yaratma fiili esnasında bahşetmiştir. Dolayısıyla teori pratikle, akıl istemeyle ve eylemle başlangıçtan beri bir karşılıklılık halindedir. Hakikat, karşılık gelmedir; bir önermenin doğruluğu/sağınlığı (rectitude), gerçeklikte karşılık geldiği şeydir ama bu karşılık teleolojik bir öğe de içermektedir; bir önerme neyi ifade etmek için tasarlandıysa, onu ifade ettiği sürece doğrudur. Aynı şekilde istenç de teleolojik olarak anlaşılmalıdır; istenç, istemesi gereken şeyi istediği sürece doğrudur. İstenç ona doğruyu istemesi için verilmiştir. Özgürlük ise istencin doğruluğunu başka bir şey için değil, doğruluğun kendisi için sürdürmektir. Özgür biri doğru olanı ister, zorunda olduğu ya da başkası öyle istediği için doğru olanı istemez; doğru olan o olduğu için ister. Özgürlük, tesadüfi bir denk gelme ya da şanslı bir karşılaşma değildir. Dolayısıyla, Anselmus’a göre, günah işleme özgürlüğü diye bir şey olamaz. Örneğin melekler günah işlemez ve bu halleriyle günah işleyenlerden daha özgürdürler. O halde, ilk günah özgür istencin sonucu mudur? Anselmus’un buna cevabı, günahın özgür istençten ziyade, özgür seçim sınırları içinde gerçekleştiğidir. Özgür seçim, günah işleme kapasitesi gerektirmez. Anselmus, burada Augustine’in özgür seçim ve özgürlük arasında yaptığı ayrıma, “seçme özgürlüğü” kavramsallaştırmasıyla yeniden can vermiştir. Akıl bilgisi olduğu sürece, seçim olanaklıdır. İstencin adalete eğilimi varsa, bu eğilimin peşinden gidecek istenç gücü/kapasitesi olduğu için özgürlük vardır. Ne var ki, insan söz konusu olduğunda, eğilim ve eğilimin peşinden gitme gücü birbirine karşılık düşmeyebilir. Bu yüzden, insanın özgür seçimi (seçme kapasitesi) yerli yerinde dururken, gerçek özgürlük demek olan adalet eğiliminin eyleme geçmesi gerçekleşmeyebilir.
Aziz Anselmus’un teolojisi, 13. yüzyılda imanın bilimi olarak asıl şeklini alacak olan skolastisizmin kurucusu sayılmaktadır. Anselmus’un, aklı ve felsefeyi Hıristiyanlığın kadim sorularını çözmek üzere spekülatif kullanıma sokması Batı Ortaçağ Hıristiyan felsefesinin karakteristiğidir. Ancak, ideal bir teoloji kurma talebi onu kurucu baba yapmıştır.
KAYNAKÇA
Copleston, S.J., Frederick. A History of Philosophy, Volume II: Medieval Philosophy, New York: Image Book, 1993.
Çotuksöken, Betül & Babür, Saffet. Ortaçağda Felsefe. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2000.
Gilson, Étienne. History of Christian Philosophy in the Middle Ages. James C. Cardinal McGuigan, DD, 1954.
Le Goff, Jacques. Ortaçağda Entellektüeller. Çev. Mehmet Ali Kılıçbay. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2006.
Williams, Thomas. “Anselm of Canterbury”. The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2021 Edition), haz. Edward N. Zalta.
URL: https://plato.stanford.edu/entries/anselm/ çevrimiçi 29 Mayıs 2023
Yazar : Özlem ÜNLÜ (Selçuk Üniversitesi)