Alman idealizmi
[Alm. Deutscher Idealismus ] [Fr. L’idéalisme allemand ] [İng. German Idealism ]
Kant sonrası Alman felsefesindeki en önemli felsefe akımlarından biri.
Önemli temsilcileri. Akımın en önemli temsilcileri Johann Gottlieb Fichte (1762-1814), Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831) ve Friedrich Wilhelm Joseph (von) Schelling (1775-1854) olmakla birlikte, Kant sonrası Alman felsefesinin bir başka önemli ekolü olan Romantizm Okulunun Friedrich (von) Schlegel (1772-1829), Novalis (1772-1801) gibi önemli adları da akımın hazırlayıcıları arasında sayılmalıdır. Bunlara ek olarak, Friedrich Heinrich Jacobi (1743-1819), Karl Leonhard Reinhold (1757-1853), Gottlob Ernst Schulze (1761-1833) ve Friedrich Hölderlin (1770-1843) de katkıları ya da eleştirileriyle bu düşünce akımının hareketine yön vermiş önemli düşünürler olarak anılmalıdır.
Kaynakları. Hegel’in Felsefe Tarihi Dersleri’nde verdiği adla Alman İdealizmi, Kant’ın Kritik der reinen Vernunft’u (Saf Aklın Eleştirisi) (1781) yayınlamasıyla başlayan transandantal idealizm çığırını temel alır ve onu Kant’ın koyduğu sınırların ötesine doğru genişletir. Ancak Jacobi’nin 1785’te ilk baskısını yapan Über die Lehre des Spinoza in Briefen an den Herrn Moses Mendelssohn (Bay Moses Mendelssohn’a Spinoza’nın Öğretisi Üstüne Mektuplar) adlı kitabı da akımın beslendiği ikinci ayağın güçlenmesinde önemli rol oynamıştır. Bu kitabın yol açtığı Panteizm Kavgası (Alm. Pantheismusstreit), Alman İdealizminin Kant’la birlikte temel alacağı ikinci filozof olan Baruch Spinoza’nın kamuoyunda serbestçe tartışılmasının önünü açmıştır ve Kant’ın sonraki kuşaklar için ödev olarak belirlediği, felsefenin bir sistem olması projesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Felsefesi. Genellikle, Alman İdealizmi dendiğinde anılan üç filozof, tüm düşünce hareketleri kapsanacak biçimde bu akımın içinde sayılsalar da tanımı daha ayrıntılı hale getirmek ve bu üç filozofun belirli bir dönem içindeki felsefi faaliyetiyle sınırlı tutmak gerekir. Fichte (1794-1799), Schelling (1799-1803) ve Hegel’in (1801-1807) Jena’da bulundukları sürede aynı başlık altında toplanabilecek faaliyetlerinin gidiş yönü, Kant’ın transandantal özne temelli sistemiyle Spinoza’nın tözü ya da mutlak nesneyi temel alan sistemini bir araya getirmekti. Günümüzdeki analitik geleneğin aksine, Alman İdealizmi filozofları Kant felsefesinin pratik akla tanıdığı önceliği temel alarak özgürlük sistemleri kurdular. Fichte bu sistemi özneyi mutlaklaştırarak kurmaya çalıştı ve ortaya felsefenin felsefesi olarak tanımladığı Wissenschaftslehre (Bilim Öğretisi) çıktı. Schelling’in Jena’daki ilk yılları Fichte’nin mutlak ben fikrini geliştirmekle geçse de zamanla Spinoza felsefesi onun sistemine sirayet eder ve özellikle Philosophische Briefe über Dogmatismus und Kritizismus (Dogmatizm ve Kritisizm Üstüne Felsefi Mektuplar) (1795) Spinoza’nın töz anlayışının Schelling’in düşüncesi üstündeki kesin etkisini belgeler. Hegel de oldukça geç bir tarihte geldiği Jena’da önce Schelling ile birlikte Kritisches Journal der Philosophie’yi (Eleştirel Felsefe Dergisi) çıkaracak, onun Jena’dan ayrılmasından sonra ilk önemli yapıtı olan Die Phänomenologie des Geistes’i (Tinin Fenomenolojisi) yayımlayana kadar Jena’da kalacaktır. Hegel, Fichte’nin sistemini “öznel idealizm”, Schelling’in sistemini “nesnel idealizm” olarak adlandırır ve kendi sistemine, ikisinin birliği olarak “mutlak idealizm” adını verir.
Bu çerçeveden bakıldığında Fichte’nin Berlin’e gittikten sonra, Schelling ve Hegel’in de Jena’dan ayrıldıktan sonra giriştikleri felsefe etkinliğinin ortak bir başlık altında bir araya getirilemeyecek kadar dönüştüğünü ve çeşitlendiğini söylemek mümkündür. Bundan dolayı Alman İdealizmi başlığını, bu üç filozofun Kant’ın felsefesinin ruhunu mutlak özne felsefesi yaparak ilerletmeye çalıştıkları dönemle, yani kabaca 1790-1806 (Tinin Fenomenolojisi’nin yayımlandığı yıl) arasıyla sınırlandırmak daha doğru görünmektedir.
Kant’ın sentetik a priori önermelerde olanağını gördüğü zihin ile dünyanın birliği fikri, Alman İdealizmi sistemlerinin ortak hedefidir. Bu özdeşlik Fichte’de Ben=Ben olarak, Schelling’de Fichte’nin mutlak öznesiyle Spinoza’nın mutlak nesnesinin sentezi olarak, Hegel’deyse bilincin sonlu ampirik deneyiminin tarihsel süreçteki bütünü olarak düşünülür ve sistem haline getirilir. Fichte’nin Bilim Öğretisi’yle birlikte felsefenin nesnesi, her zaman etkin ve canlı olan, kendinin bilincinde, arzu sahibi özne olur. Onun Leibniz’in monadlarına benzetilebilecek öznellik anlayışının karşısında, Schelling’in, özne-nesne ayrımının öncesine yerleştirdiği Mutlak’ı vardır ve Hegel’de bu iki karşıt uç, birbirlerinin karşılıklı etkileşimi hareketinin sürekliliğinde düşünülür ve öznelliğin kendinin bilincine varışının tarihi olarak serimlenir. Kant felsefesinin iki temel fikri olan sonluluk ve özgürlük, Hegel sisteminin vardığı noktada, öznenin, nesnenin ve mutlağın tarihselleştirildikleri bir sistemin imkanını oluştururlar.
KAYNAKÇA
Alman İdealizmi I. Fichte, y.h. G. Ateşoğlu, E. A. Kılıçarslan, Doğu Batı Yayınları, 2021.
Alman İdealizmi II. Hegel, y.h. G. Ateşoğlu, Doğu Batı Yayınları, 2021.
Felsefi Düşün, Fichte ve Alman İdealizmi, sayı 11, Pinhan, 2018.
Yazar : Ömer B. ALBAYRAK (29 Mayıs Üniversitesi)